15 Ekim 2012 Pazartesi

Çiğdem Dürüst yazdı. "Korkmayın! Hiçbir LGBT birey sizin LGBT olmayan çocuğunuzu zorla LGBT yapmaz, yapamaz."


Kıbrıs Postası köşe yazarlarından Çiğdem Dürüst yazdı... 
Çiğdem Dürüst,"İki tam gün LGBT bireylerin sağlık hizmetlerinden faydalanma konusundaki sıkıntılarını konuştuk. LGBT bireylerin toplumda karşılaştıkları zorluklardan bahsettik. Aileleri tarafından LGBT bir bireyin kabul görüşünü veya görmeyişini konuştuk. Devletin önleyici hiçbir önlemi olmadığı gibi geliştirici hiçbir uygulaması olmadığından bahsettik." dedi


Çiğdem Dürüst gerçekleri çok iyi anlattı. Köşesinde bu kez LGBT'yi yazdı. LGBT konferanslarında bulunduğunu, katılımcılar ile birlikte çözüm arayışında bulunduklarını söyledi. Sitemi vardı yazısında ve bu sitem homofobik tutum ve davranışlaraydı. Çiğdem Dürüst yazısına şu sözlerle başladı; 

"Toplumumuz ve başka toplumlar bizim ilerici olduğumuzu düşünsünler diye onlardan söz ediyoruz. Onların görünürlük ve fırsatlardaki eşitliğini savunuyoruz. Politik yaşamda, kucaklayıcılığımız görünsün diye allanmış, pullanmış kelimeler ile onların haklılığını savunuyoruz. Ruh sağlığı hizmeti verirken onları hasta kabul edip aileleri ile birlikte paralarını yiyoruz.

Çevremizde bulunsunlar istemiyoruz. Arkalarını döner dönmez bir sürü aşağılayıcı ve cinsiyetçi tanımlama ile hitaplarda bulunuyoruz. Yaşadıklarını bildiğimiz halde yokmuşlar gibi davranıyoruz.Ve böylece daha ahlaklı, daha terbiyeli, daha erkek veya daha kadın görünüyoruz. Onları aşağıladıkça yüceldiğimizi zannediyoruz. Onları ittikçe yükseliyoruz sanki. Onları yok saydıkça biz daha çok var oluyoruz gibi geliyor."

Burada Toplum-LGBT ilişkisine dair tespitlerini açıklayan Dürüst bu sözlerini ardından topluma seslendi...

"Ama ister kabul edin isterseniz de etmeyin hanımlar ve beyler! LGBT bireyler bu toplumda ve dünyada varlar. Onlar hasta değiller. Sizin gibi, benim gibi sıradan, normal bir fizyolojiye sahip bireyler. Cinsiyet kimlikleri ile cinsel kimliklerinin ne olduğu ile ilgilenmek yerine, topluma katkıları ile, başarıları ile, yaptıkları güzel işlerle ilgilenseniz. 

Korkmayın! Hiçbir LGBT birey sizin LGBT olmayan çocuğunuzu zorla LGBT yapmaz, yapamaz. Bir insanın cinsiyetini veya cinsel yönelimini tercih etmesi, gardrobunu açtığında hangi pantolonunu giyeceğini tercih etmesi gibi bir şey değildir. Yani sizin çocuğunuzun cinsel kimliği doğumundan itibaren bellidir ve sonradan bunun değişmesi söz konusu olamaz. LGBT olmak, bulaşıcı da değildir. LGBT bireyler, sizin ahlaki değerlerinize de göz dikmediler, çünkü onlar da bu toplumun bireyleri. Onlar da bu toplumda yaşıyor, bu toplumun anne ve babaları, öğretmenleri ve yaşamı ile yoğruluyorlar."

Dürüst yazısını, LGBT haklarının mücadelesinde emeği geçen herkese tebriklerini sunarak noktaladı, "Afferin LGBT derneklerimize. Afferin bu konferansın hayat bulmasında emeği geçenlere. Afferin konferansa katılan bizlere. Afferin bundan sonra daha farklı bir bilinçle ve anlayışla yaşamımıza devam etmemize katkı koyanlara. Siz yasaklarla, ayıplamalarla, yok saymalarla, ayrımcılıklarla sürdürünyaşamınızı. Eşitlik isteseniz de gelecek istemeseniz de. İşinize gelse de gelmese de".

Bu yazısı nedeniyle Çiğdem Dürüst'e biz de teşekkürlerimizi sunuyoruz... Yanlış olan LGBT bireyler değil, yanlış olan Homofobi...


Cesur boksör eşcinsel olduğunu itiraf etti

Şuan 31 yaşında olan Porto Rikolu Orlando Cruz cinsel kimliği ile ilgili gündem yaratacak bir açıklamada bulundu. Cruz eşcinsel olduğunu açıklayarak faal durumdaki ve eşcinsel olduğunu açıklayan ilk boksör olarak tarihe geçti. 

“Babam bu itirafta bulunmamda büyük bir rol oynadı. Annem ve kız kardeşimin de bu itirafı anlayışla karşılayacağına inanıyorum” şeklinde konuşan Cruz artık kendisiyle daha barışık olduğunu da sözlerine ekledi.

Orlando Cruz kendi sıkletinde WBO dünya sıralamasında 4 . sırada yer alıyor. Ve bir de dünya şampiyonluğu bulunuyor. Orlando Cruz şu an profesyonel olarak boks hayatına devam ediyor.

14 Ekim 2012 Pazar

Homofobinin Türkiye'si

İleri toplum mücadelesinde olan Türkiye'nin önünde uzun zamandır büyük ve ciddi bir sorun var. Bizim toplumumuz  homofobik. Homofobinin anlamını bilmeyenler için kısaca açıklamak gerekirse, aynı cinsiyete sahip insanların duygusal ve cinsel birlikteliğine karşı duyulan korku ve benimsememe tavrı diyebiliriz. 

"Neden bu kadar homofobik bir toplumuz?" sorusuna yanıt verebilme imkanımız tabiki var. Peki neler bu cevaplar. Bunlardan biri toplumumuzun geleneklerine ve manevi değerlerine bağlı oluşunun getirdiği ve önceden pek anılmayan bir olgunun ancak son 50 yılda ciddi anlamda gündeme gelmiş olması. Homoseksüalite konusunda toplumumuz bundan dolayı doğal olarak bir bilinç eksikliğine sahip. Bu nedenle toplumumuzda homofobik tavırları ve etkileri görebiliyoruz. Sorunun cevaplarından bir diğeri ise toplumumuzda yaşayan LGBT bireylerin bir çoğununda bilinçsiz olarak yaşıyor ve hareket ediyor olması. Bu bilinçsiz tavırlar LGBT bireyleri içerisinde cinselliği daha ön plana taşıyor ve toplumun izlenimlerine göre toplum tarafından Homoseksüel, Biseksüel, Transseksüel bireylere "sapkın" etiketi yapıştırılıyor. Yani duruma baktığımızda görebildiğimiz şey toplumdaki LGBT bilincinin eksikliğinin yanı sıra  bazı LGBT bireylerinin de LGBT bilincinde var olan eksiklik ve bunun doğurduğu anormal bir cinsellik yaşama çabası. Sadece toplum değil birtakım LGBT bireyleri de eşcinselliğin ne olduğunu tam olarak bilmiyor ve eşcinsellik olgunluğuna sahip olmadan yaşıyor.



Eğer toplumuzda varolan homofobik boyutu en asgariye indirgemek istiyorsak önce LGBT bireyler olarak kendimizde özeleştiri yapmalı ve LGBT olma bilincine daha özverili bir çaba ile sahip olabilmeliyiz. Eşcinsel olmak aynı cinsiyetten iki bireyin cinsel ilişkisi yaşaması durumu olarak adlandırılmamalı. Heteroseksüel, Homoseksüel ve Biseksüel her üçü de birbirinden farksızdır. Eşcinsel(Homoseksüel) olmak cinsellikten öte aynı cinsiyetten iki bireyin birbirine yakınlık hissetmesi ve bir Heteroseküel ilişkiden farksız olarak birliktelik yaşamasıdır. Toplumun homofobik düşünceler, görüşler nedeniyle yapıştırdığı "eşcinsellik=cinsel sapkınlık" etiketinin kaldırılması ve LGBT bilincinin doğru bir şekilde benimsenmesi gerekmektedir. 

Homofobik bir toplum olmamız nedeniyle LGBT bireyler ülkemizde çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. En başta ise cinsel kimliklerini toplum içerisinde gizlemek zorunda kalıyor olmaları. Eğer ileri toplum olabilme çabası gösteriyorsak toplum olarak LGBT bireylerin varlığını benimsemek, onlara gerektiği şekilde ve hoşgörüyle davranmak zorundayız. Zaten olması gereken normal diye nitelendirebileceğimiz durumda bu. Eşcinsellik kişinin kendi iradesi dışında olan ve doğuştan gelen bir cinsel yönelim şeklidir. Ve LGBT bireylerin dışlandığı bir toplumda olgun bir toplum yapısından asla söz edilemez. 

Homofobinin etkilerini azaltabilmek mümkün. Homofobi sağlıksız bir korku ve düşünce şeklidir. Şu açıkça bilinmelidir ki LGBT bireyleri toplumdan dışlamaya çalışmak normal değildir. Belki kardeşiniz, oğlunuz, kızınız belki amcanız, halanız LGBT birey olabilirler. Lütfen biraz daha iyi araştıralım. Eşcinsel olmak nedir daha iyi anlayalım. LGBT bireyler içinde LGBT olmayı doğru yaşayalım. Karşılıklı anlayış ve bilinçlenme sayesinde homofobinin yok olması hiçte zor değil... Yazılabilecek daha çok şey var. Bu yazımızda bu kadar açıklama ile kalıyoruz.

Homofobinin etkilerinin son bulduğu ve insani eşitliğin daima hüküm süreceği bir toplum görebilmek ümidiyle...                                                                                                                               



13 Ekim 2012 Cumartesi

Eşcinsel hakem Halil İbrahim Dinçdağ anlamlı maçı yönetti


Eşcinsel olduğu için çürük raporu alarak askere gitmeyen ve bu sebepten dolayı Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından hakemlik mesleğinden alındığını iddia ederek, TFF'ye dava açan Halil İbrahim Dinçdağ için bugün İstanbul LGBT Dayanışma Derneği ile Fenerbahçe Sol Açık taraftar grubu maç yaptı. Beyoğlu Piyalepaşa Halı Sahası'nda 16.30'da başlayan ve Halil İbrahim Dinçdağ'ın yönettiği dostluk maçı 8-8 berabere bitti.

 


Öncelikle Bu anlamlı maç sonrası Dinçdağ, "Öncelikle taraftar gruplarının büyük bir desteği var. Bu da taraftar grupları ile İstanbul LGBT'nin ortaklaşa düzenlediği bir organizasyon. İstanbul 20'inci Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 16 Ekim Salı günü görülecek duruşma öncesi yapılan bir organizasyon. Aslında bu ben, Dinçdağ'ın davası değil. Bu Türkiye'de ötekileştirilenlerin, haksızlığa uğrayanların, din, dil, ırk, mezhep, cinsiyet ayrımcılığına uğrayanların davasıdır. Bu da çok ses getireceğine inandığım bir organizasyon" şeklinde konuştu.

16 Ekim 2012 Salı günü, 2 yıldır devam eden manevi tazminat davasının duruşmasının yapılacağını belirten Dinçdağ, "Artık dosyamız bilirkişiye gidecek. Bilirkişinin hesaplamasından sonra da karar verilecek" dedi.

Gerektiği takdirde uluslararası platformlarda hakkını arayacağını belirten Dinçdağ sözlerini şöyle noktaladı; "İstanbul Valiliği İnsan Hakları Komisyonu'na yazdığımız bir dilekçem vardı. Geçtiğimiz gün komisyon beni dinledi. Şimdi Türkiye Futbol Federasyonu'nu dinleyecek. Ay sonunda büyük ihtimalle raporunu açıklayacak. Biz de rapora göre hakemliğe dönüş için tekrardan müracaatta bulunacağız. Olumsuz sonuç aldığımız halde CAS, FIFA ve UEFA'ya müracaat edeceğim". 

"Benim Çocuğum" uzun metraj belgesel film geliyor

"Benim Çocuğum", çocukları lezbiyen, gay, biseksüel, travesti veya transseksüel (LGBTT) olan Türkiyeli bir grup cesur ve ilham verici anne ve babanın deneyimleri ile ilgili yapım aşamasında olan uzun metraj bir belgesel filmdir.

Yönetmenliğini Can Candan'ın üstlendiği Benim Çocuğum adlı belgesel film projesinin hayata geçirilmesi için çalışmalar sürüyor. LİSTAG adlı LGBT ailelerinin oluşturduğu grubun hayata geçirmek istediği belgesel filmin bütçesi için destekçi aranıyor. 40.000 Euro bütçe planının şu ana kadar 18.000 Euro'yu aşkın kısmı bağış olarak toplanmış durumda. Belgesel filmi şöyle özetleyelim...

Benim Çocuğum belgeselinde, içinde yaşadıkları muhafazakar, homofobik ve transfobik toplumda, ebeveyn, aile ve aktivist olmanın ne demek olduğunu yeniden tanımlayan yedi anne ve babanın, bu özel deneyimlerini seyirci ile samimi bir şekilde paylaşmalarına tanık oluyoruz. 

Bu belgeselde LİSTAG’lı anne ve babalar çocuklarının doğumundan başlayıp cinsel yönelim ve cinsiyet kimliklerini öğrenme süreçlerini, kabullenişlerini ve beraber kurdukları örgütlü mücadeleyi tüm içtenlikleriyle paylaşıyorlar. Bu oldukça zor deneyimi ‘çocuklarının ölümü’ ve ‘yeni çocuklarının doğumu’ olarak tanımlarlarken aynı zamanda ‘kendilerinin de yeniden doğuşları’ olarak ifade ediyorlar. Ebeveynler, paylaştıkları kişisel deneyimleriyle birey olmayı, kendine karşı dürüst olmayı ve ebeveyn olmayı yeniden tanımlıyorlar.

Belgesel film ile ilgili daha ayrıntılı bilgi www.listagfilm.com adresinde... Ayrıca proje hakkında info@listagfilm.com adresi ile iletişime geçmek mümkün.

Toplumumuza LİSTAG’ın yaptığı en önemli katkı, geleneksel aile kavramına alternatif bir yaklaşım sunmak olmuştur. LİSTAG’da örgütlü anne-babalar, bocalayarak, kabullenerek, çaba harcayarak, yeniden keşfederek ama en önemlisi “karşılıksız severek” kan, toprak bağı gibi yollarla gelen geleneksel aile kodlarını sorgulamayı başarmışlardır.

Toplumdaki homofobi ve transfobi ile mücadelede en etkin yollarından birinin LİSTAG’ı oluşturan anne ve babaların seslerinin daha geniş kitleler tarafından duyulmasını sağlamak olduğuna ve bu belgeselin de ayrımcılık karşıtlığı ve demokratik mücadele alanını genişleterek toplumsal değişime ve LGBTT bireylere karşı şiddetin sona ermesine katkısı olacağına inanıyoruz.

LİSTAG'a teşekkürlerimizi sunarak LGBTT aktivizm hareketinin ve Benim Çocuğum belgeselinin topluma büyük katkısı olacağı düşüncesinin heyecanını yaşıyoruz.

12 Ekim 2012 Cuma

AB'nin 2012 ilerleme raporu Türkiye LGBT gündemi


AB, Türkiye'deki LGBT bireylere ayrımcılığı eleştirdi...


LGBT (lezbiyen, gay, biseksüel, trans) bireylerin kimlik ve yönelimlerinden ötürü maruz kaldıkları ayrımcılıkların devam ettiğini belirten Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin İlerleme Raporu’nu bugün açıkladı. İlerleme Raporu, Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve Translarla ilgili bölümünde, Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu Kanun Taslağından “cinsel kimlik” ibaresinin çıkartılmasının altını çiziyor. Planlanan düzenlemenin Avrupa Birliği (AB) müktesebatına uymadığını belirten Rapor, ayrımcılıkların devam ettiğini belirtiyor.
LGBT bireylerin ayrımcılık ve şiddete karşı korunması için Türkiye hükümetine çağrıda bulunan Avrupa Komisyonu 2012 Türkiye İlerleme Raporu’nun satır başları şöyle:
Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu AB mevzuatına uygun olmalı
“Hâla, ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik kurulunun kurulması konusunu da içeren kapsamlı bir ayrımcılıkla mücadele kanununun eksikliği söz konusu. Meclise bir kanun taslağı sunuldu ve ilgili meclis komitesi cinsel kimlik veya cinsel yönelim üzerinden ortaya çıkan ayrımcılık örneklerinin ortadan kaldırılmasını öngören düzenlemeyi taslaktan çıkardı. Mevcut yasal çerçeve Avrupa Birliği Mevzuatı ile aynı hizada değil ve etnik, dini, cinsel kimlikler ve diğer oluşlar üzerinden bireylere karşı sergilenen ayrımcılıklar devam ediyor.”
Eşcinsellik suç değil ama LGBT’ler ayrımcılığa ve şiddete maruz kalıyorlar
“Eşcinsellik Türkiye’de ceza gerektiren bir suç değil. Ancak lezbiyen, gay, biseksüel ve trans (LGBT) bireyler hâla ayrımcılık, yıldırma gibi muamelelere maruz kalmaya devam ediyorlar ve şiddet suçlarına kurban oluyorlar.”
Çalışma hayatında cinsel yönelim ayrımcılığı devam ediyor
“LGBT çalışanlar ve kamu personeli cinsel yönelimlerinden dolayı işlerinden kovuluyor. LGBT bireylere karşı konut ve sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere diğer birçok alanda ayrımcılık sergileniyor (özellikle trans bireylere karşı). Çok sayıda dava ve adli kovuşturma hâla devam etmekte.
LGBT’lerin yaşam hakları korunmuyor; failler cezasız kalıyor
“2011 süresince Türkiye’de LGBT bireylere karşı gerçekleştirilen yaşam hakkı ihlalleri, işkence ve kötü muamele ile cinsel taciz vakaları rapor edildi. Farklı cinsel kimlik veya yönelime karşı işlenen suçların soruşturmalarında ve takiplerinde eksik kalan noktalarsa faillerin cezasız kalmasına sebep oldu.”
'Genel Ahlak' ile LGBT’lerin cezalandırılması devam ediyor
“Türk Ceza Kanununun "teşhircilik” ve "genel ahlaka aykırı hareketler" Maddeleri ve ayrıca Kabahatler Kanunu maddeleri LGBT bireylere karşı ayrımcılık uygulamak ve söz konusu bireylere ceza kesmek için yaygın olarak kullanıldılar.”
Transfobik suçlular 'haksız tahrik' bahanesiyle kollanıyor
“‘Haksız Tahrik’ prensibinin transseksüel ve travesti bireylere karşı ilgili suçları işleyen kişiler lehinde defalarca kullanılması hâla büyük bir sorun. Keyfi tutuklamalar ve şiddet uygulamalarından dolayı polislere suçlamalar yönelten LGBT insan hakları savunucularına davalar açıldı.
TSK hâla eşcinselliği 'hastalık' olarak görüyor
 “Kamuoyunca tanınan şahıslar LGBT bireylere karşı sıklıkla olumsuz stereotipleri kullandılar. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) kurum içi kuralları eşcinselliği hâlâ "psikoseksüel" bir hastalık olarak tanımlamaya devam ediyor ve eşcinsellerin askerlik hizmeti için uygun olmadıklarını beyan ediyor.”
Ayrımcılığa karşı kanun yok; Hükümet’in desteğine ihtiyaç var!
İlerleme Raporu’yla birlikte açıklanan genişleme stratejisi belgesinde ise ayrımcılıkla mücadele için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiğinin altı çizilerek kapsamlı bir ayrımcılıkla mücadele kanununun olmamasına dikkat çekildi.
Ayrımcılıkla mücadele kanununun olmamasından ötürü Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve Trans bireylerin de dahil olduğu hassas grupların toplumsal suistimale, ayrımcılığa ve şiddete karşı etkin biçimde korunması için Hükümet’e çağrı yapıldı.


Homofobi, bir toplumsal ruhsal problemdir


Eşcinsellik sonradan kazanılmaz çünkü doğuştandır. İnsan eşitliğine ve adalet kavramına dayanarak eşcinsellerin toplumda zor durumda bırakılması, suçlanması, şiddete maruz kalması en büyük yanlışlık olgusudur. Türkçeye eşcinsel korkusu olarak çevrilebilecek homofobi, en genel anlamıyla eşcinselliğe ve eşcinsellere karşı duyulan korku ve nefret olarak tanımlanıyor. Bu tavrı geliştirenlere homofob, davranış biçimine ise homofobik deniyor. “Homofobi” kavramı ilk kez 1972 yılında G. Weinberg tarafından “homoseksüel bireylerin mantıksız ve şiddet, ayrımcılık ve mahrumiyet yaratacak şekilde suçlanmasıdır” anlamında kullanılmıştır. Bazıları için bu kavram insanların cinsel kimlikleri nedeni ile yaşadığı baskının genişliğini anlatmaya yetmemektedir. Psikolojide fobi genelde mantıklı temeli olmayan bir korkuyu anlatır.

Homofobi ise mantıksız bir korku olmaktan öte şiddet ve suistimale yol açan bir önyargıdır. Alternatif kelimeler olarak gay ve/veya lezbiyen nefreti, cinsel oryantalizm (ırkçılık ve seksizm) ve heteroseksizm kullanılabilir. Blumenfeld 1992′de heteroseksizm’i şöyle tanımlamıştır; “hem heteroseksüelliğin tek kabul edilebilir cinsel yönelim olduğu inancı, hem de kendi cinsine sevgi ve cinsel arzu duyan kişilerden korkma ve nefret etme” olarak tanımlanmıştır. Heteroseksizm önyargı, ayrımcılık, taciz ve şiddete yol açar. Korku ve nefret ile beslenir.

Heteroseksizm hem kültürel olarak heteroseksüelliğin öne çıkarılmasını hem de homofobi olarak nitelendiren korkuları içerir. Homofobi tanımının daha sık kullanılması medya ve gruplarca büyük ölçüde benimsenmiş olmasıdır. Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye Psikiyatri Derneği, CETAD, Amerikan Psikiyatri Birliği, Amerikan Psikoanaliz Birliği v.b. eşcinselliğin hastalık olmadığı konusunda hemfikir.

Sezen Aksu'dan LGBT'ye mesaj var!


Bir LGBT aktivizm derneği olan SPoD'un 1 yılını doldurmasının kutlama çalışmaları başlarken öte yandan ünlü sanatçı Sezen Aksu'dan destek geldi. Değerli sanatçı; "Nefesim yettiği sürece, bu ayrımcılığın, bu türcülüğün, bu kendine benzemeyeni yok sayma ve yok etme zalimliğinin karşısında; yaşam hakkı engellenenlerin yanında yer alacağım. Bütün kalbimle ve ümidimle..." şeklinde altında kendi imzasını taşıyan bir mektup gönderdi.

SPoD'un 1 yılını doldurmasına binaen yapılacak kutlama 13 Ekim 2012 Cumartesi akşamı Beyoğlu/İstanbul Roxy Club'da. Ayrıca özel davetli listesi bir hayli kabarık. Bu büyük ses getirecek gecenin özel konukları şöyle;

Açık RADYO 
Ahmet KAYA
Aynur DOĞAN
Aysun SEN
Ayşen CANDAŞ
Banu GÜVEN
Cihan ÇABUK
Çiğdem MATER
Ece DORSAY
ESMERAY
Ezgi BAŞARAN
Fehmi DALSALDI
Gülten KAYA
Hülya GÜLBAHAR
Kardeş TÜRKÜLER
Halil İbrahim DİNÇDAĞ
LİSTAG
Melda ONUR
Mert FIRAT
Müjgan HALİS
Nayat KARAKÖSE
Nihal YALÇIN
Özlem ALTIPARMAK
Rober KOPTAŞ
Serkan ZİHLİ
Sevil TURAN
Yasemin Güney AĞIRDIR
Yıldırım TÜRKER
V.b.

Homofobik Bir Toplumda Eşcinseller


Kavram olarak homofobi ve eşcinsellik

Eşcinseller ülkemizde de oldukları gibi heryerde. Hatta sadece insanlara ait bir olgu bile değil. Eşcinsellik uzun zamandır büyük tartışmalara konu olan bir cinsel yönelimdir. Bir canlının hemcinsine ilgi duyması ve hemcinsi ile birliktelik yaşamak isteği durumudur. Ne var ki öncelikle toplumumuz için konuşacak olursak eşcinsellik bir ruh hastalığı, cinsel sapkınlık, rahatsızlık, hormon bozukluğu şeklinde düşünülmektedir. Biz eşcinsellere yönelik bu düşünce yapısı durumuna homofobi diyoruz. Homofobi, homoseksüel yani eşcinsel bireylere karşı oluşturulmuş karşıt düşünce tutumudur. Bu durum tabiki toplum özellikleriyle orantılı olarak bağdaşmakta.

Osmanlı toplum yapısından çıkalı henüz bir yüzyılı bile bulmamış yeni bir ülkede yaşarken toplumun üzerinde ki Osmanlı düşünce ve sosyal yapısı etkileri, gelenek görenek kavramları ile birlikte halen sürmekte. Osmanlı Devleti’nin dindar bir toplum yapısına sahip olması ve kapalı toplum olarak nitelendirilen kavramla uyuşan bir toplum düzeninin olması eşcinsellik olgusuyla ters görülmekte. Eşcinsellik kavramının bilincine sahip olmadan eşcinselliğin normal görülmesi ve antihomofobinin oluşması olanaksız.

Homofobi işte bu nedenle hayatımızda var.  Muhafazakar çoğunluklu bir toplum yapısına sahip olunması o toplumda ki eşcinsellerin kimliklerini gizlemeye ihtiyaç duymasına neden oluyor. Din ve eşcinselliğin birbirleriyle uyuşmadığı kanısı hakim. Homofobi önemli ve hassas düşünülmesi gereken bir durum. Daha gelişmiş ülkelere bakarsak Homofobik etkilerin daha az görüldüğünü görebiliriz. Homofobik bireyler sürekli zaman içinde eşcinsel bireyleri dışlamış hatta onlara karşı şiddet eğiliminde bulunmaya kalkışmış ve cinayetler boyutu bile yaşanmıştır ve hala da yaşandığını görüyoruz.

Eşcinsellik normal mi?

Dünya Sağlık Örgütü (W.H.O.) uzun zamandır süregelen bu tartışma da 17 Mayıs 1990 tarihinde verdiği karar ile artık Eşcinsellik olgusunu hastalık olarak görmemeye başladı. Eşcinsellik doğuştan ya da çok küçük yaşlardan gelen ve bir şahsın kendi isteği dışında oluşan bir cinsel yönelim türüdür. Daima azınlık boyutunda olmuş rakamlar nedeniyle de eşcinsellik, karşı cinse yönelimi olan heteroseksüel bireyler tarafından normal karşılanma sürecinde zor aşamalardan geçmiştir ve hala daha bu durum ciddi anlamda yaşanmakta. Bilimsel kamuoyu açıklamalarına göre doğada 1500 türden fazla canlı da görülen eşcinsellik, bu şekilde sadece insanlarda olan ve ruhsal bozukluk, cinsiyet bozukluğu şeklinde öngörülen durumları çürütmektedir. Hollanda, Kanada, Belçika, Norveç, İspanya, Güney Afrika gibi dünya üzerinde ki bazı ülkeler eşcinsel bireylerin evliliğine yasal olarak izin vermişlerdir. Yine Fransa, A.B.D. gibi dünyanın önde gelen gelişmiş ülkelerinde eşcinselliğin normal olduğu gerçeğini yasal anlamda güvence altına almaya önem vererek çaba gösterilmektedir. Bilimsel anlamda ki kabuller çerçevesinden baktığımızda Homoseksüel(hemcinsine cinsel yönelimi olan), Biseksüel(hemcinsine ve karşıt cinse cinsel yönelimi olan), Heteroseksüel(karşıt cinse cinsel yönelimi olan) bireylerin eşit olarak görülmesi gerektiğini bu 3 cinsten hiçbirinin bir diğerinden daha normal olmadığını görüyoruz.

Toplumumuzda homofobi, etkileri ve doğurduğu sonuçlar

Homofobi, ülkemizde gündemde pek olmayan fakat ciddi bir sorun. Homofobik olan bireyler homoseksüel yapıda ki insanları dışlamakta, onlara uzak durmaya çalışmakta hatta onlara karşı cinayet boyutlarına da ulaşan şiddet gösterilerinde bulunmaktalar. Bunun nedenlerini fikir ve düşünce yapısı, toplumsal yapı, inançlardan edinimler ve toplum üzerinde oluşan yanlış eşcinsellik tasviri oluşturmakta. Homofobik bireylerin genelinde, homoseksüel olan bireylerin sapkın olduğu, birbirleriyle cinsel ilişki de bulunan erkekler ya da kadınlar şeklinde görüldüğü düşüncesi yatıyor. Homofobinin etkilerinin azalması eşcinsellik olgusunun doğru şekilde anlaşılması ve bilinmesinde yatmaktadır. Homoseksüel birey ana manada hemcinsiyle cinsel ilişki yaşayan birey değil, hemcinsine karşı yönelimi olan, ilgi duyan ve onunla duygu bağı kuran birey anlamındadır. Gerçeğin bu şekilde olduğunun görülmesi ve bilinmesi homofobinin etkilerini azaltmaktadır.

Homofobi durumu toplumları rahatsız eder. Bu durumun bu güne kadar ki örnekleri de yönelimler arası çatışmaların ve çeşitli şiddet olaylarının olduğunu göstermektedir. Bu durumun bir çok örneği mevcut. Türkiye için konuşacak olursak, Türkiye’de transeksüel ve eşcinsel bireylere karşı cinayetler ve şiddet olayları önem arz eden ciddi boyutlarda görülmektedir. Eşcinsellere yönelik olarak bunun örneklerini vermek gerekirse, 15 Temmuz 2008 tarihinde Marmara Üniversitesi öğrencisi olan eşcinsel birey Ahmet Yıldız, babası tarafından silah ile vurularak öldürüldü. Yine 29 Mayıs 2010 tarihinde Serdar Şeran boğazı kesilerek, 2012 yılının Ağustos ayında R.A. babası tarafından 14 kurşunla vurularak, 2012 yılının Mayıs ayında Tamer Uzun bıçaklanarak, 2010 yılının Ağustos ayında Ahmet Ö. bıçaklanarak öldürülmesi homofobinin neden olduğu cinayetlerdir.

Homofobinin varlığı toplumumuzda yine birçok toplumda olduğu gibi eşcinsel bireylerin baskı altında yaşamasına, dışlanmasına, kimliklerini gizlemeye ihtiyaç duymasına neden oluyor. Ülkemizde insanlara yöneltilen sorularda eşcinsellik genel çoğunlukla kötü bir şey olarak anılıyor. Bilimsel olarak homofobikliğin bir düşünce bozukluğu olduğu görülmektedir. Ülkemizde eşcinsel hakları için uğraş vermekte olan L.G.B.T. dernekleri, çeşitli aktivistler, çeşitli S.T.K.’lar mevcut. Hatta eşcinseller bireyler seslerini daha iyi duyurabilmek için çeşitli etkinliklerin yanı sıra her yıl İstanbul’da “Onur Yürüyüşü” adıyla yürüyüş düzenlenmektedir.

(Herkesin eşit olduğuna inanılan bir düşünce yapısının olması temennisiyle...)